Düğün denilince dünyanın hemen her yerinde herkesin aklına gelen beyaz elbise, duvak, yüzük gibi belli başlı şeyler vardır. Maalesef bu durum, çoğu kültürün kendi geleneklerini kaybedip zaman içinde sömürüleşme ya da kültürel sömürü yollarıyla güçlü olan batılı devletlerden etkilenmeleri sonucu ortaya çıkmıştır. Bu geleneklerin bir çoğu günümüz Türkiye’sindeki düğünlerde de mevcuttur. Önce ortak olanlara daha sonrasındaysa batılı filmlerde bolca gördüğümüz ‘’her genç kızın hayallerini süsleyen mükemmel düğün’’(!) fikrini yansıtan standartlaşmış düğün geleneklerine bakacağız. Baştan uyarayım bolca kötü ruh, korkunç ataerkillik ve objeleştirilmiş kadın içerir.
Düğün Gelenekleri:
Beyaz elbise: Beyaz denilince herkesin aklına gelen masumluk, saflık, iffet kavramlarının düğün elbisesi rengi seçiminde etkisi olduğu birçok kaynakta geçmektedir. Beyaz renk seçimi aynı zamanda tarihsel olarak gösteriş ve zenginlikle caka satma kavramını da beraberinde getirmektedir. 18. ve 19. yüzyıllarda çamaşır yıkamak elde yapılan zahmetli bir işti. Bu sebepten bembeyaz bir elbiseye sahip olmaya sadece birçok hizmetçisi olan üst sınıf kişilerin gücü yetiyordu. İngiltere’de Kraliçe Victoria’dan önce gelinliklerin rengi genelde kırmızıydı. 1840 yılında evlenen Kraliçe Victoria, düğününde beyaz elbise giymek istedi. Herkes onu düğünde görene kadar bunun kötü bir fikir olduğunu düşündü. Düğün sırasında herkes elbisenin güzelliğine ve zenginlik gösterisine hayran kaldı ve böylelikle kraliçe yeni bir akım başlatmış oldu.
Çiçek buketi: Antik Yunan’daki gelinler afrodizyak olarak kullanılan kadife çiçeği ve naneden yapılan bir taç takardı. Ayrıca kötü ruhları kovmak için çeşitli şifalı bitki ve otları da kullanırlardı. Eski zamanlarda insanlar kötü ruhlardan çok korkarlardı ve onlardan korunmak için çeşitli adetler geliştirdiler.
Duvak: Bu gelenek fikir olarak görücü usulü evliliklerden doğmuştur. Bazı kültürlerde duvak, gelinin kimliğini ve yüzünü damattan saklamak için kullanılırdı. Eski Yunan’da duvak sarı renkteyken, Roma İmparatorluğu’nda ise kırmızıydı. Her iki renk de ateşin sembolü idi ve yine kötü ruhları uzak tutmak için kullanıldılar.
Balayı: Balayının kökeni evliliklerin kadının kaçırılmasıyla oluştuğu zamanlara kadar gitmektedir. Kadını kaçırdıktan sonra damat, kadının kabilesinin ve ailesinin gelip onu almasını önlemek için yaklaşık olarak bir ay boyunca saklanmak zorunda kalırdı. Belli bir süre sonra kadının ailesi onları aramayı bırakırdı ve bu da zaman içinde günümüzdeki herkesten uzak güzel bir tatil yapmak fikrine dönüştü.
Yüzük: Eski zamanlarda kadının yüzük takması onun sahibinin olduğu anlamına gelmekteydi. Gelişen kadın haklarıyla birlikte yüzük takmak karşılıklı olarak yapılan bir adet haline geldi. Yüzük parmağının simgesi ise eskiden bu parmaktan kalbe giden bir özel damar olmasına inanılmasıydı. Latince ismi vena amoris (aşkın damarı) olan bu damar şehir efsanesinden başka bir şey değil. Ama evlenenler hala sembolik olarak bu parmağı kullanırlar. Hatta bu adet o kadar kültürümüze yerleşmiştir ki, Türkçede bu parmağın ismi yüzük parmağıdır.
Sağdıç: Eski zamanlarda, bazı kültürlerde damat kadını kaçırırdı. Damat en güvendiği, becerikli, güçlü arkadaşını sağdıç olarak seçerdi. Sağdıç, damadın kadını kaçırmasını engelleyen herkese karşı dövüşerek damadı desteklerdi. Sağdıcın düğün esnasında damadın yanında durmasının sebebi ise evlenmeye zorlanan gelin kaçacak olursa onu yakalayıp geri getirmekti.
Gelinin nedimeleri: Gelinin nedimelerinin gelinle aynı ya da geline benzer giyinmesinin sebebi, gelinin varsa eski sevgilisini ve kötü ruhları şaşırtarak ondan uzak tutmaktı. Roma İmparatorluğu’nde gelinin, damadın yaşadığı köye veya kasabaya gitmesi gerektiğinde nedimeler ona eşlik ederdi. Bu grubun amacı gelini hırsızlardan ve onu kaçırabilecek kişilerden korumaktı. Geline zarar vermeyi düşünen kimselerin kafalarını karıştırarak onları hedeften şaşırtmak asıl görevleriydi.
Gelini damada teslim etme: Yabancı filmlerde bolca gördüğümüz gelinin babasının, gelini damada teslim etmesi (artık bu noktada sizin de tahmin edebileceğiniz gibi) sahiplik devrini temsil ediyordu. Bir nevi devir teslim töreni gibi düşünülebilir.
İlk öpücük: Bir zamanlar nikahı kıyan rahibin damada kutsal barış öpücüğü vermesi gelenekti. Damat bu öpücüğü geline iletirdi. Sonrasında ise din adamları bütün nedimeleri ve sağdıçları öperdi. Düğün küçük bir kutsal öpücük partisine dönerdi. Türkiye’deki takı töreni öpüşmelerinin bir farklı versiyonu gibi, yine de bizim bunu daha fazla ilerletmememiz iyi olmuş.
Eğer bu yazı ilginizi çektiyse Kraliçe II. Elizabeth: Askeriye ’den Kraliçeliğe yazımıza bakabilir. Ayrıca bizi Instagram ve Twitter’dan takip edebilirsiniz.