Bayan Brown’sız roman olur mu?

“Her romanın bir Bayan Brown’ı olması gerekli midir?” Ya da daha kesin ve keskin bir ifadeyle, “Bayan Brown’sız roman olur mu?” diye sormadan önce belki de “Bayan Brown kimdir?” sorusunu sormak ve cevaplamak gerekir.

Bayan Brown kimdir?

Bayan Brown; 1920’li yılların meçhul bir ayında ve meçhul bir gününde, Richmond’dan Waterloo’ya giden bir trenin kompartımanında Virginia Woolf adlı bir kadının karşısında oturan meçhul bir kadındır. Virginia Woolf, kendisi için de meçhul olan bu kadına “Bayan Brown” adını vermiştir. Cansız ve koyu bir renkle boyanmış bir kadın olduğu için mi bu adı aldığını bilmiyoruz.. Fakat bu kadının cansız ve koyu bir renge sahip olduğunu biliyoruz:

“Temiz fakat yıpranmış, abartılı düzenliliği paçavralardan veya kirden daha fazla fakirliği çağrıştıran yaşlı hanımlardan biriydi: Her şeyi ilikli, bağlı, tutturulmuş, yamanmış ve temizlenmişti. Ona ıstırap veren bir şeyler vardı, görünüşü kederli veya endişeliydi, üstelik çok da ufak tefekti. Temiz küçük botları içindeki ayakları yere ancak değiyordu.”

Virginia woolf, bay bennett ve bayan brown

Yeni Bir Yolculuk

Yolculuk biter ve Virginia Woolf da, Bayan Brown da farklı yerlere giderler. Farklı yerlere gitmiş olsalar da Virginia Woolf, zihninde bir süre takip eder… Ta ki yeni bir yolculuk olan bir romanı yakalayana kadar: “Bay Bennett ve Bayan Brown.” Böylece bir yolculuk daha, bir roman daha Bayan Brown’la başlar. Bir roman “daha”; çünkü Virginia Woolf’a göre zaten bütün romanlar “karşınızda oturan yaşlı bir hanımla” başlıyor:

BAYAN BROWN’LARIN YOLCULUK YAPTIĞI TÜRDEN BİR TREN :)
Bayan brown’ların yolculuk yaptığı türden bir tren 🙂

“Ben bütün romanların karışınızda oturan bir yaşlı hanımla başladığına inanıyorum. Söylemek istediğim şey şu: Bence bütün romanlar karakter ile uğraşır; roman doktrinler hakkında vaaz vermek, şarkı söylemek, İngiliz İmparatorluğu’nun zaferini kutlamak için değil, karakteri ifade etmek için var olur (…). Usta romancılar, istediklerini görmemizi karakter aracılığıyla sağlarlar. Aksi halde romancı değil; şair, tarihçi, broşür yazarı falan olurlardı.”

ursula k. leguın, kadınlar rüyalar ejderhalar

Hafızalarımızda en fazla yer etmiş olan romanların bazılarını incelediğimizde bizi doğruca “romanın karakter ile uğraştığı” sonucuna götürüyor. Çünkü romanın temel unsuru karakterdir; karakter, yani insan.

Yakından Tanıdığımız Bayan Brown’lar:

Savaş ve Barış’ta yaşlı bir kadın değil; 40 yaşlarında, saraya yakınlığıyla bilinen ve herkesin tanıdığı Anna Pavlovna Scherer’dir. Suç ve Ceza’da Raskolnikov, Sefiller’de Digne piskoposu M. Myriel, Mahşerin Dört Atlısı’nda Julio Destnoyers; birer Bayan Brown’dırlar. Virginia Woolf’tan da bir örnek verecek olursak Deniz Feneri’nde ise, James Ramsey adlı bir çocuktur.

BAYAN BROWN DİĞER KİTAPLARI
Bayan Brown diğer kitapları

Dünyanın farklı yerlerinde ve farklı biçimlerde karşımıza çıkabilir. Küçük bir çocuk da olabilir, genç bir kadın veya erkek de… Orta yaşlarında da olabilir, bir ihtiyar da; yani yoksul bir kadın olan bir tren yolcusu.

Bir romanın çıkış noktası ve hatta lokomotifidir.. Ama hep Bayan Brown’dır; yani insan. Virginia Woolf’un da dediği gibi “Bayan Brown ebedi ve ezelidir. Bayan Brown insan doğasıdır. Bayan Brown sadece yüzeyde değişir, içeri girip çıkanlar romancılardır. O, orada öylece oturur.”

Bayan Brown’ı nasıl buluruz?

Her romanda olmalıdır, evet ama var mıdır? Peki bir romanda olup olmadığını nasıl anlarız? Kendisi de bir romancı olan, bilim kurgu türündeki eserleriyle tanıdığımız ve bu yazıya da ilham veren Ursula K. LeGuin, bunun tespiti için şöyle bir yöntem geliştirmiştir:

“Bir kurgu eserinde Bayan Brown’ın olup olmadığını saptamak için çok basit bir test vardır: Kitabı okuduktan bir ay kadar sonra, kahramanın adını hatırlayabiliyor musunuz? Çok aptalca, ama gerçekten işe yarıyor. Örneğin, Aşk ve Gurur’u okuyan hemen herkes üzerinden bir aydan hayli hayli fazla bir süre geçtikten sonra bile Elizabeth ve Darcy isimlerini hatırlayacaktır.”

ursula k. leguın, kadınlar rüyalar ejderhalar

Hafızalarda, caddelerde, parklarda, tren kompartımanındaki yerinde; ama yürüyen, ama koşan, ama bekleyen, oturan, gülen, ağlayan, düşünen, yaşayan ve hep yaşayandır. Çünkü öznedir; öznelerin nesneleştirilmeye çalışıldığı bir yeryüzü düzeninde kendi varoluşsal mücadelesini veren, ruhu olandır. Ruhunu koruyandır. Ursula K. LeGuin de herhalde bu yüzden “Ben, gerçekten Bayan Brown’dan başka yerde umut göremiyorum.” demiştir. Bu cümlede “Bayan Brown”ın yerine “insan” kelimesini koyduğumuzda bizi daha yakına, Türk Edebiyatına getiriyor: Nazım Hikmet’in “Umut, insanda.” dediğine geliyoruz…

“Umut, insanda.”

  Umut, ruhu olanda.

Ayrıca, Çehov Tarzı Hikaye Gerçekten Durum Hikayesi midir? yazımıza da göz gezdirebilirsiniz.

Total
0
Shares
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Önceki

Teknokrasi ile Yönetilmeye Ne Dersin?

Sonraki

Toksik İlişki: Günümüz İlişkilerinin Problemi