Thorstein Veblen’in 1912’de öne sürdüğü fakat Büyük Buhran zamanında yani literatürümüze Kara Perşembe adıyla geçen 1929 ekonomik sıkıntısının, Avrupa ve Amerika başta olmak üzere tüm dünyada yıkıcı bir etki ile başlamasının ardından ele alınmış ve bazı ülkelerce uygulanmış yönetim biçimidir.
Bence yönetim biçimi ne olursa olsun destekler niteliğindeki uygulanan politik gelişim eylemlerinin adıdır. Amacı ise liyakat esaslıdır, gelişmiş ve gelecek için önemli politikalar üretebilecek bilgi, yetenek ve deneyim sahibi kişilerin oluşturduğu hükümetler ve politikacılar bütünü diyebiliriz.
Yakın tarihimizde büyük savaşların, buhranların ve isyanların sonucunda ilk başvurulan yöntem olduğunu söylersek yanılgıya uğramayız çünkü Arap Baharı‘nı yaşayıp, atlatan Kuzey Afrika ülkelerinde bu yöntemin yeni yönetimlerinde önem kazanarak uygulandığı görülmektedir.
Teknokraside Büyük Yıkımlar Yaşamadan Uygulanamaz mı?
Ülkelerin büyük yıkımlarından sonra yönetim konusunda bilgili ve tecrübeli kişileri yönetime getirmesi vazgeçilemez bir başlangıçtır. Teknokrasi aslında hep var olan bir başlangıç eylemiydi. Bilgi ve tecrübe sahibi kişiler her işte-meslekte olduğu gibi yönetimde de piirleşmektedir. Bu konu iyi veya kötü elbet tartışılır. Tartışmalara meyil vermemek için örnekler üzerinden gitmemiz gerekmektedir.
Japonya, 1937’de resmi olarak 2. Dünya Savaşı’nın Mihfer Müttefikinde yer alarak savaşa katıldı. Okyanusya, Güneydoğu Asya ve Doğu Asya’da birçok cephe’de savaştıktan sonra ABD’nin, Nagazaki ve Hiroşima’ya atom bombası atmasının ardından 2. Dünya Savaşı tamamen bitmiş yerini Soğuk Savaş’a bırakmıştı. Kanun dışı olan bu savaş suçu da elbet tartışılmalıdır. Nihayetinde sanayi ve tarım topraklarının atom bombasının etkisi ile bir kısmı tamamen yok olan Japonya günümüze başarılar üzerine başarılar ekleyerek gelişinin sebebi de ismen uygulanmasa da gerekli alanlara bilir kişilerin getirilmesiyle Teknokrasi politikası uygulamış diyebiliriz.
1. Dünya Savaşı’ndan perişan bir şekilde çıkan Osmanlı Devleti için de aynı politikanın uygulandığını fakat isminin Teknokrasi olmadığını görmekteyiz lakin Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk‘ün Cumhuriyet devriminin ardından işinin ehli kişileri hakettikleri konuma getirerek Türkiye Cumhuriyetinin mükemmel bir ivme yakaladığını da görmekteyiz.
Almanya’da ise 2. Dünya Savaşının en büyük etkisi Berlin Duvarı‘nın yıkılışı ve Doğu ile Batı Almanya’nın birleşmesinden sonra Avrupa’nın en güçlü ve kaliteli üretimlerde bulunan bir ülke olması da aslında Teknokrasiye örnektir.
Örneklerden yola çıkarak görüyoruz ki Teknokrasi ne bir ideoloji ne de bir yönetim şekli değildir. Teknokrasi gelişimci politikalar üreten bir uygulamadır. Umarım işinin ehli yani liyakatlı kişiler tüm dünya ülkelerinde çoğalır, geliştirmeci politikalar uygular, daha iyisi için çabalar ve bir nebze olsa şu küçük dünyamız biraz nefes alır. Faşizm, radikalizm tarzında saldırgan ideolojik politikalardan yılmış ve yorulmuş dünya vatandaşları da derin bir oh çeker.
Eğer bu yazı sizin ilginizi çektiyse Transhümanizm: İnsanlık 2.0 yazımıza bakabilir. Ayrıca bizi Instagram ve Twitter’dan takip edebilirsiniz.