KARAGÖZ İLE HACİVAT BİR EFSANE Mİ?

              Her ne kadar eski zamanlardaki değerini yitirmiş olsa da Milenyum öncesi neslin en az bir kez Ramazan’da izlemeye gittiği, televizyonlarda gördüğü, hiç olmazsa okullarda izlediği ve aşina olduğu bir kültürdür Karagöz ile Hacivat. Karagöz, gölge oyunlarından doğmuştur ve Türk Tiyatrosu Geleneği’nin bir türüdür. Şimdilerde karagözcüler(hayalciler) neredeyse yok olmaya yüz tutmuş da olsa bir zamanların bir efsane olduğu dilden dile dolaşır. Bunun bir efsane olmasını da zaten Halk Tiyatrosu ve gölge oyunlarının efsanelerden, mitlerden ve gerçek yaşanmış hikayelerden meydana gelmiş oluşuyla açıklarlar.

Karagöz ile Hacivat efsanesi:

Gelin şu meşhur efsaneye kısaca göz atalım: Karagöz, Batı Trakya’nın Smakol kentinde yaşamayan bir demircidir. Bir süre sonra daha iyi iş imkanı bulabilmek için İstanbul’a gider fakat İstanbul’da da işsiz kalır. Uzun uğraşlar sonucu Bizans İmparatoruyla görüşmeyi başarır. İmparator, Karagöz’ü Türk olduğu için Selçuklu Sultanı Alaeddin’in yanına Konya’ya gönderir. Fakat ne yazık ki Karagöz, buradan da eli boş döner, Kırklareli’ne gider. Aradan uzun yıllar geçer, Selçuklu devleti yıkılır.

Orhan Bey, Bursa’yı alır. Karagöz bunu duyunca bu kez çocukları ve karısını alarak Bursa’ya gider. Orada bir köye yerleşir. Orhan Bey o sırada Bursa’ya bir cami yaptırmak istemektedir. Bu inşaatta Karagöz de görevlendirilir. Ustası ise Hacı İvaz Ağa (Hacivat)’dır. Kısa süre içinde Karagöz ile Hacivat dost olurlar. Çalışırken birbirlerine şakalar yapar, kendilerini ve çevredekileri eğlendirirler. Hatta bazı zamanlar işçiler işlerini bırakıp yalnızca onları seyrederler. Orhan Bey bir gün caminin durumunu öğrenmek için inşaat alanına gelir. Bütün işçileri Karagöz ile Hacivat’ın etrafına oturmuş onları izlerken bulur. Buna çok sinirlenen Orhan Bey, Karagöz’ün kafasını vurur. Bir süre sonra Orhan Bey, öfkeyle yaptığı bu işten pişman olur. Hacivat’ı aratır. Fakat Hacivat, Karagöz’ün ölümünden sonra Hac’a gitmiştir ve yolda eşkıyalar tarafından öldürülmüştür.

Katiller, köpeğinin yardımıyla bulunur ve idam ettirilir. Daha sonrasında ise Orhan Gazi, Şeyh Küşteri adında birinin Hacivat ile Karagöz’ü yakından tanıdığını duyar. Şeyh Küşteri’yi yanına çağırtır. Bu adamdan, Hacivat ile Karagöz’ün hallerini anlatmasını ister. Şeyh Küşteri de Orhan Bey’e bunu bir oyunla anlatmak istediğini söyler. Bir çanak, bir zeytintağı ve beyaz bir tülbent ister. Kül ve zeytinyağını çanağa koyarak meşale gibi yakar. Tülbenti gerer ve ışıkla perdenin arkasına geçer. Sağ pabucuyla Karagöz’ü, sol pabucuyla Hacivat’ı canlandırır. Aralarındaki anlaşmazlıktan doğan komediyi göster halinde sunar. Orhan Bey bu oyunu çok beğenir ve her daim oynanmasını salık verir. O günden sonra da Şeyh Küşteri Hacivat ve Karagöz’ün tasvirlerini bir deriye çizip kalıplaştırarak bir deri üzerinde oynatır.

        Fakat bu anlatılanlar bir rivayetten öteye gitmez. Çünkü Karagöz geleneği aslında bir gölge oyunu geleneğidir ve Mısır’dan bize geçmiştir. Biz ise kendi üslubumuza göre kişileştirmiş ve gölge oyunu yerine oyun kişisi olan Karagöz’ün ismini bu oyuna vermişizdir. Zaten Karagöz oyununun giriş bölümünde hayalbazlar(karagözcüler), anlatılacakların gerçek olaylar ve kişilerle ilgili olmadığını, yalnızca doğal benzerliklerin bulunabileceğini ifade eder. Yani bu kişiler gerçekte yaşamış olsalar bile bir oyuna konu olup da bu kadar uzun süreli devam edecek bir geleneği oluşturacak nitelikte değillerdir. Buna benzer bir hikayenin Karagöz ve Hacivat’a mal edilmesinden kaynaklı ortaya atılmış bir söylence olması muhtemeldir.      

Eğer bu yazı ilginizi çektiyse GÖBEKLİTEPE SERÜVENİ -1 yazımıza bakabilir. Ayrıca bizi Instagram ve Twitter’dan takip edebilirsiniz.

Total
0
Shares
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Önceki
etnik müzik aletleri

ETNİK MÜZİK: EUROVISION'DA ESKİMEYE YÜZ TUTMUŞ TREND

Sonraki

Ötügen