Diplomatik İttifakların Müzik Savaşı

2. Dünya Savaşı‘nın, Japonya’ya atılan atom bombaları ile fiilen bitmesinin üzerinden 5 yıl geçse de Doğu Asya ülkeleri halen daha patlamaya hazır bomba gibi an kolluyordu. Patlak veren kolera krizi, bölgesel ekonominin düşüşü gibi problemler toplumları ve hükümetleri huzursuz ediyordu nitekim bu huzursuzluk ortamı bir savaşın bitişine şahit olduğu gibi bir savaşın da başlamasına şahitlik edecek hatta bizzat savaşı kendileri başlatacaktı.

Kore Savaşı Başlangıcı

Asya’da Soğuk Savaş, Kore’nin kuzeyinde yaşanan 25 Haziran Olayı ile patlak vermişti. Kuzey Kore, Güney Kore’ye karşı ayaklanmıştı daha doğrusu Soğuk Savaşın ilk sıcak savaşı başlatmışlardı.

Güney Kore’nin yanında başta ülkemiz Türkiye yanı sıra ABD, Büyük Britanya ve BM askeri oluşumu yer almıştı. Sonuç nihayetinde Batı Bloğu’na yani bizim zaferimizde sonuçlanmış, Türkiye Cumhuriyeti bu zafer sonucunda NATO’ya üye olmuştu.

Diplomasideki ittifak süregelen yıllar kısmen güçlenip kısmen yıpransa da birçok ülke teknoloji ile kendi sanat kültürünü ve anlayışını dünya ya kabul ettirmek için çabaladı.

Kore’ye atılan müzik tohumu

Müzik tohumlarını yıllar önce atmış olan Amerika, kendi sanatçısı olan Marilyn Monroe’yi de Kore Savaşında moral konseri için ağırlamıştı. Fakat müzik tohumları yeni serpilen Kore’nin yıllar sonra piyasaya yön vereceğini sanırım kimse düşünmüyordu.

savaş

Tarihler 2000’leri göstermeye başladığı’nda artık dünya çok farklı bir şekilde seçenekçi bir anlayışa ve bol seçeneğe evrildi. Milenyum Çağına kadar filizlenmeye hazırlanan tohumlar nihayetinde filizlenebilirdi tabii bir yerde tohum anca filizlenirken diğer yerde çoktan devasal bir çınara dönüşmüştü.

Az önce söylediğim gibi seçenek çoğaldı. Pop, Metal, Rap, Punk, Classic, R&B, Hip-hop, Blues, Jazz, Elektronik vs… Teknolojinin de ilerlemesiyle aslında kendi tarzını müzikte keşfeden insanları doyurmak kolay olmadı, birçok müzik türü kendi alt dalında da başarı elde etti ve milyonları sürükledi. Türlerin alt dalları da çıkmışken farklı müzik türlerini birleştirmeden rahat edemezlerdi sanırım ki bunu da başardılar.

Şimdi bu müzik türlerini ve alt dallarını kullanıp inovasyon zamanı.

Kore müziği 90’larda birçok girişimde bulunsa da bunların başarısı maalesef ki sadece bölgesel olmuştur, bölgeselden çıkmak için birçok eylemde bulunan Güney Kore’nin müzik şirketleri sonunda bölgeselden çıkacak formülü bulmuşlardı. Sahnede doluluktan çok bütünlük.

Güney Kore müziği 2010’lu yıllara doğru formülünü uygularken farkında olmadan hızlı yeşerecek bir çok tohum daha ekti ve günümüze kadar hep yükselerek geldi. Birçok uluslararası ödülleri ülkelerine götüren Koreli sanatçılar ise kendilerini resmen her gün geliştirip değiştiriyor.

Kadın ve erkek grupları olarak kurulan müzik gruplarının en güçlü inovasyonu konserlerinde gruplarını birleştirerek düet yapmaktı ve günümüzde bunun üzerine eklemeler yaparken Solo bir albüm ve single çıkaracak olan Koreli sanatçının back vokallerini genellikle grup arkadaşları yapıyor. Fanlar arası bir ayrılığa karşı büyük savunma tekniği.

2000’lerin başında birçok Amerikalı grup ise maalesef ki dağıldı. İçlerinden Beyoncé, Nicole Scherzinger, Justin Timberlake, Lady Gaga gibi isimler solo olarak yollarına devam etmek zorunda kalsa da Kore’nin tekniğini kullanıp konserlerinde ve özel şovlarında eski grup arkadaşları ile aynı sahneyi paylaşmaktadırlar. Kore’de pişer Amerika’ya da düşer.

Amerika müzik piyasası için ise büyük bir tehdit bu durum ve maalesef ki bu tehdit ile yaşarken büyük hit yakalayan birçok sanatçı K-Pop gruplarıyla ortak çalışma kararı alıp neresinden dönsek kârdır hesabıyla ve ABD’de yükselen Asyalı faşizmine dikkat çekmek için yapılan çalışmalar ile bu tatlı savaşı iki taraf içinde zafere çevirmişlerdir.

Kore’nin 20 yılda yaptığını yapamamak bizim suçumuz mu? Bu konuda asla duygusal olamayacağım evet tamamen bizim suçumuz. 2000’li yıllar tüm dünya için bir arayıştı, biz o süreçte Eurovision’da dereceler alırken başardığımızı sandık fakat büyük yanıldık. YouTube izlenmesi ile sanatçılarımızı kıyaslamakla, hak etmeyen sözde sanatçılara hak ettiğinden fazla değer verip pohpohlamakla bu günlere iyi gelmişiz diyorum. Şimdi de farksızız aslında. Evet sizlere katılıyorum, herkes rap yapmamalı, herkes opera yapmamalı, hobi olarak yapabilirsiniz ama sadece paranız olduğu için kendinizi stüdyolarda üst üste autotone kullanarak rezil etmeyin. Bizler müziğin ritmine kapılmak, sesiniz ile ruhumuzu teslim etmek istiyoruz, autotune kullanarak robotlaştırdığınız sesinizle kulaklarımızın kanamasını değil.

Eğer bu yazı ilginizi çektiyse Geciken Adalet’in Gerçek Hikayesi yazımıza bakabilir. Ayrıca bizi Instagram ve Twitter’dan takip edebilirsiniz.

Total
0
Shares
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Önceki

Şempanzelere Fısıldayan Kadın

Sonraki
stefan

Stefan Zweig