Türk Edebiyatının Haylaz Çocukları

Bedenimizi yemek yiyerek besleriz, zihnimizi de okuyarak. Zihnimizi beslerken yapmış olduğumuz okuma eylemi bize, sevdiğimiz yazarlarla ve şairlerle sohbet etme imkânı da sunar. Bu sohbetler çoğu zaman ağırbaşlı bir havada geçer. Çünkü yazar ve şairler sayfaların gerisinden konuşurken, yazmak işini ciddiye aldıklarından olsa gerek hep en ciddi tavırlarını takınırlar. Biz de kalemiyle sanata can veren bu insanları, zihnimizde her zaman en ciddi halleriyle canlandırırız. Oysa onların da eğlenceleri, çılgınlıkları, haylazlıkları vardı. Ne kadar Türk Edebiyatının ağırbaşlı yazarları da olsalar her insan gibi onlar da bir zamanlar haylaz birer gençtiler, çocuktular.

İsmiyle Yanıltan Haylaz Ahmet Mithat Efendi

İsmini yanında hep ‘efendi’ ile zikrettiğimizden midir bilinmez en ciddi yazarlardan olduğunu düşündüren Ahmet Mithat Efendi öyle haylaz bir çocukmuş ki çocukluk hatıralarını anlatırken dayağa oldukça alışkın olduğunu bile söylüyor:

ahmet mithat efendi

“Üzerimde mavi bezden bir esvap, yalınayak, başıkabak, sabahtan akşama kadar sokak sokak sürter, çeşit çeşit muziplikler yaparak eğlenirdim. Bu muziplikler bana ekseriya pahalıya mal olurdu. Fakat dayağa alışık olduğum ve sade kızılcık sopasından değil, hiçbir şeyden korkmadığım için, ekseriya uğradığım akıbetlere aldırmıyordum.”

ahmet mithat efendi-menfa

Kitap Düşkünü Ama Haylaz Bir Çocuk Mina Urgan

Anılarında, kendisine en ağır gelen “kitaplarının alınıp, okumasının engellenmesi” cezasına defalarca maruz kaldığını söyleyen haylaz Mina Urgan’ı ise öğrencilik yıllarında bu bile yıldıramıyormuş:

bir zamanlar okuma cezasının bile durduramadığı hayla mina urgan

“Sınıf arkadaşım Emine Esenbel ile ben, okuldan kaçıp çilek tarlalarına dalar, çilekleri toprağıyla birlikte avuç avuç yerdik. Bir defasında, tarlanın Arnavut bekçisi mavzeriyle bizi kovalamıştı. Adam, okulun içine kadar girmişti. Biz en güvenilir yer olarak müdüre Miss Burns’ün yazı masanın altına saklanmıştık. Arnavut da peşimizden odaya dalmıştı. Biraz şaşırmakla birlikte serinkanlılığını koruyan Miss Burns, olanca azametiyle ayağa kalkınca, Arnavut bekçi mavzerini indirmiş, söylene söylene geri çekilmişti. Cezalandırılmıştık elbette. Zaten ben ikide birde cezalandırılırdım.”

mina urgan-bir dinazorun anıları

Bir Zamanların Küçük Ağası Tarık Buğra

‘Küçük Ağa’ romanın yazarı Tarık Buğra ise, ortaokul yıllarında tıpkı yıllar sonra yazacağı bu eserinin başkahramanı gibi haylaz ve asi bir eşkıyaymış:

meşhur tarık buğra görseli

“Ortaokul, enerji kaynamaları… Koşmalar, Sultan dağlarına tırmanmalar, öğretmenlere başkaldırmalar ve yarışmalar, maçlar, maçlar. Zaten beşinci sınıfta arkadaşları isyana ve dağa çıkmaya teşvikten bir hafta tard almıştım. Yedinci sınıfın ilk haftalarında da, belki âşık olduğum tabiiye öğretmenini sınıfta ağlattım. Belki o da beni iyi bir öğrencisi olarak hususi bir şekilde benimsiyordu ve bir hafta tard da bunun için aldım.”

tarıık buğra-politika dışı

En Haylaz Çocuk Refik Erduran

Hiç şüphesiz yaramazlıkta en ileri giden de Refik Erduran’dı. Büyüklerin yüreğine indirecek o haylazlığı altı-yedi yaşlarındaki “en büyük zevklerinden” biri olarak anlatıyor:

tiyatro konferansında refik erduran

“Yalıda ince tahtalar ve brandadan yapılmış bir padılbot vardı. Altı-yedi yaşıma gelince onunla dolaşmaya başlamıştım. En büyük zevkim botu devirmek, altına girip içinde kalan havayı soluyarak beklemek, suyun yüzüne çıkmadığımı görünce boğulduğuma inanan insanları heyecanlandırmaktı.”

refik durbaş-gülerek

En haylaz çocuk diyebileceğimiz Refik Erduran’ın da acaba bu yaramazlıklarından sonra, kızılcık sopasıyla samimiyeti oluyor muydu? Belki o da küçük haylaz Ahmet Mithat gibi dayağa alışkındı. Belki de çok küçük cezalar ve hoş görmeler sayesinde ceza faslını daha az zararla atlatıyordu, kim bilir…

Sahi, yazar ve şairlerin ailelerinden veya yakın çevrelerinden birkaç kişi dışında bu haylaz çocukların yaptığı muzipliklerin önünü arkasını pek kimse bilmez. Biz de sadece kendilerinin ya da yakınlarının bize aktardığı küçük hatıracıkları bilebiliyoruz. Oysa haylaz çocukluk hatıraları hakkında pek az şey bildiğimiz yazarların ve şairlerin gençlik yahut olgunluk çağı hakkında çok daha fazla bilgiye, yukarıda verdiğimiz örneklerdeki haylaz çocukluk anıları gibi birçok anıya ulaşmamız mümkün olabiliyor. Çünkü “… biz, hayat yolculuğumuzda biraz da artık geride kalan çocukluk rüyalarımızı değil, çağımızın önümüze serdiği serüveni yaşarız…”

Yazar/ Selma Zümre Sezgin

Total
0
Shares
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Önceki

Neden Bütün Yollar Roma'ya Çıkar

Sonraki

Apple Logosu: Isırılmış Elmanın Sırrı